TELAFFUZ | KELİME | ANLAM |
| bound: | [isim] sıçrama, fırlama, zıplama, sekme; sınır; avut; yasak bölge |
| bound: | [sıfat] bağlı, mecbur, zorunlu, engellenen; gitmek üzere, yola çıkmış; nedeniyle |
| bound: | [fiil] zıplamak, sıçramak, zıplaya zıplaya gitmek, sekip geri gelmek, sınırlarını çizmek, sınırlamak, kısıtlamak |
| bound by an oath: | yeminli |
| bound electron: | bagli elektron |
| bound insert: | ilaveli |
| bound to: | zorunlu, mutlâka |
| bound up with: | bağlı olmak, ilgili olmak |
| bound apprentice: | sözleşmeyle çalışan çırak |
| bound by a restriction: | kayıtlı |
| bound for: | gitmek üzere, müteveccihen |
| bound up in: | bağlı, düşkün |