TELAFFUZ | KELİME | ANLAM |
| gerçekte: | [zarf] in actual fact |
| gerçekte: | in fact, actually, in reality, in practice, in point of fact, in effect, practically, in sober fact, in sooth, in sooth to say, substantially, verily, in very deed, virtually |
| gerçekte böyle olmayan kişi: | figurehead |
| gerçekte çoğunlukla kamunun ödediği eğlence yolculuğu: | junket |
| gerçekte dayandığı temeli olmak: | [fiil] to have a basis in fact |
| gerçekte hiçbir yararı olmayan sadece büyük masraflarla itibar artırmak için (genelde hükümetçe) yapılan proje: | boondoggle |
| gerçekte olmadığı halde: | ostensible agency |
| gerçekte var olmayan bir kimsenin adı olması: | fictitious payee |
| gerçekte bir felâket olan zafer: | Pyrrhic victory |
| gerçekte değil kafada olan: | platonic |
| gerçekte olmayan: | unsubstantial |
| gerçekte olmayan şey: | unreality |