TELAFFUZ | KELİME | ANLAM |
| high: | [isim] yüksek yer, yüksek basınçlı bölge, büyük vites, rekor, zirve, uçma, lise |
| high: | [sıfat] yüksek, yukarı, uyuşturucu almış, üst, büyük, şiddetli, aşırı, önemli, soylu, yüce, ileri, üstün, neşeli, sarhoş, uçmuş, esrarın etkisinde |
| high: | [zarf] yüksekte, yükseğe, lüks içinde |
| high places: | [isim] yönetici siyasi çevreler |
| high temperature reactor: | yüksek sıcaklık reaktörü |
| high temperature reactors: | yüksek sıcaklıklı reaktörler |
| high and mighty: | kurumlu, tepeden bakan |
| high contrast: | yuksek kontrastli |
| high jinks: | keyfi yerinde |
| high school: | lise |
| high pitched roof: | yüksek eğilimli çatı |
| high marks: | [isim] yüksek notlar |
| high level executives: | [isim] yüksek seviyede yöneticiler |