TELAFFUZ | KELİME | ANLAM |
| to prosecute: | [fiil] aleyhine dava açmak, kanuni yollarla elde etmeye çalışmak, takip etmek, kovuşturmak, bitirmeye çalışmak, ilerletmek, ileri götürmek, cezai takibat açmak, cezai takibata tabi tutmak |
| to prosecute a journey with utmost speed: | [fiil] yolculuğuna acele devam etmek |
| to prosecute sb: | [fiil] birini kovuşturmaya tabi tutmak, kovuşturmak, birine karşı cezai takibat açmak |
| to prosecute a company: | [fiil] bir şirketi dava etmek |
| to prosecute a journey with the utmost dispatch: | [fiil] acele yolculuğa devam etmek |
| to prosecute one's studies: | [fiil] kendini çalışmalarına vermek |
| to prosecute for exceeding the speed limit: | [fiil] hız limitini aşmaktan cezai takibat açmak |
| to prosecute an investigation: | [fiil] araştırmayı sonuna kadar götürmek |
| to prosecute an action: | [fiil] bir davayı yürütmek, dava yürütmek |
| to prosecute a claim: | [fiil] mahkeme marifetiyle talepte bulunmak, bir şikâyeti takip etmek, mahkeme marifetiyle talep bite bulunmak |
| to prosecute a suit: | [fiil] (US) davaya bakmak |