TELAFFUZ | KELİME | ANLAM |
| to rush: | [fiil] koşmak, hızla yürümek, düşüncesizce atılmak, koşturmak, acele ettirmek, geriye atmak, püskürtmek, (US) üyeliğini göz önünde bulundurmak, aşırı bedel istemek, fırlamak, aceleleştirmek, acele etmek, saldırmak, sıkıştırmak |
| to rush to conclusions: | [fiil] çabuk sonuç çıkarmak |
| to rush up reinforcements: | [fiil] takviye kuvvetleri yetiştirmek |
| to rush things: | [fiil] aceleci davranmak |
| to rush into print: | [fiil] acele baskıya vermek |
| to rush a bill through the house: | [fiil] bir kanun tasarısını meclisten acele geçirmek |
| to rush from one place to another: | [fiil] koşuşturmak |
| to rush headlong to one's ruin: | [fiil] hızla yıkıma gitmek |
| to rush in with new orders: | [fiil] acele yeni siparişlerde bulunmak |
| to rush sb to the hospital: | [fiil] birini acele hastaneye götürmek |
| to rush sb for money: | [fiil] birisinden acele para istemek, birinden acele para istemek |